

Kıbrıs’ın Girne bölgesinde yer alan Bella Paix Manastırı (Bellapais), sadece tarihi ve dini anlamıyla değil, aynı zamanda doğayla iç içe geçmiş konumuyla da insanı büyüleyen bir yer. İlk bakışta gotik mimarinin etkileyici izlerini taşıyan bu yapı, zaman içinde bir Katolik manastırından Ortodoks kilisesine dönüşmüş. Bu geçiş, yapının her taşında ve detayında hissediliyor.
Manastıra girişte daha adımınızı attığınız anda sizi karşılayan portakal ağaçları, yerin sadece ruhani değil, aynı zamanda pastoral bir huzur alanı olduğunu gösteriyor. Dallarından sarkan portakallar, yapraklarının arasında hafifçe salınıyor; hem mis gibi bir koku hem de sade bir estetik sunuyor. Bu küçük ama dokunaklı detay, doğanın da bu kutsal alanla bütünleştiğini gösteriyor.
Bahçeden içeri girdiğinizde, sizi tarihî taş duvarlar ve ikonalar karşılıyor. İç mekânda gözümüze çarpan ahşap düzenekler ise bir ziyaretçiyi zamanın ötesine taşıyacak kadar güçlü semboller barındırıyor. Rehberimiz, bu düzeneklerin gençler ve yaşlılar için farklı işlevleri olduğunu anlattığında çok etkilendim.
Genç ziyaretçiler, bu ahşap kolluklara kollarını koyarak haç şeklinde duruyorlar. Bu duruş, İsa’nın çarmıhta çektiği acıyı sembolik olarak yaşatıyor. Birkaç dakika bu pozisyonda kalmak, acıyı bedenle hissetmenin bir yolu gibi. Bu fiziksel duruş, aynı zamanda bir içsel disiplin, bir adanmışlık deneyimi.
Yaşlılar içinse daha farklı bir yaklaşım var: ahşap oturağa oturarak bu kutsal mekânla temas kuruyorlar. Bu da bedenin değil, artık ruhun tefekkürüne yer açan bir anlayışın göstergesi.
İç mekânda bulunan ikonalar da göz kamaştırıcı. Özellikle Meryem Ana ve İsa figürleri, Ortodoks ikonografisinin klasik öğeleriyle bezenmiş. Altın varaklı yüzlerdeki ifade, sadece estetik değil, ruhani bir yankı da taşıyor.
Arkadaşım Hristiyan olduğu için bu mekânda daha içsel bir bağ kurarken, ben farklı bir inançtan gelen biri olarak yine de o atmosferin etkisini derinden hissettim. Sessizlik, taşlar, ikonalar, doğa ve semboller… Hepsi bir bütün hâlinde zihnime kazındı.
Bella Paix, bir yapıdan fazlasıydı benim için. İnancın, tarihin, doğanın ve insanın buluştuğu, zamanın askıya alındığı bir yerdi.
Bir yanıt yazın